Kanada basınında Göktürkçe

Kanada'da yayımlanan Bizim Anadolu çavlığında (gazetesinde) çalışmalarımızla ilgili bir söyleşi yayımlandı. İlgilerinden dolayı sağ olsunlar.

http://www.bizimanadolu.com/sanat/sanat140804.htm

***

Göktürkçe'ye büyük ilgi
ÖMER F. ÖZEN

1889 yılında Moğolistan'da bulunmasının ardından biri Danimarkalı öbürü Rus, iki dilbilimci ve tarihçilerce çözülüp bilim dünyasına tanıtılan Göktürk (Orkun) Yazıtları, dilbilimcilerce coşkuyla karşılanmasına karşın uzun süre üzerinde pek durulmamıştır. Bizce bunda, 20. yüzyıl başında savaşların olması ve Türklere karşı bir edim olmasının da önemli etkisi vardır.


Göktürk Yazıtları üzerinde 1930'lardan sonra, özellikle Türkiye'de dilde devrim ve arılaştırma çerçevesinde yavaş da olsa inceleme / araştırma başlatılmıştır. Dil, sözcük dağarcığı, tümce yapısı, dilbilgisi kuralları yönünden biçok incelemenin yapıldığı Göktürk Yazıtlarının Türkçe'nin yanı sıra evren dilleri açısından da öneminin büyüklüğü dilbilimcilerce belirtiliyor.


Bu arada gözlemlediğimiz kadarıyla, belirli bir süredir bu çalışmalardan bir bölümü toplum bireyleri düzeyine indirilip yoğun bir Göktürk Abecesi öğrenme/öğretme yönünde adımlar atılıyor. Bu alanda yoğun çaba gösteren en önemli kişilerden biri Gökbey Uluç'u tanıdık. İlk Göktürkçe öğrenme işliğini Iğdır'da açan, daha sonra Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de sürdüren, ayrıca bu konuda yayınlar da yapmaya başlayan Matematik Öğretmeni Gökbey Uluç'tan konuyla ilgili bilgiler aldık. İşte sorularımız ve söyledikleri:
 
BA: - Bu konuya girmenize önayak olan nedenler nelerdir?
- Türkçe'ye olan duyarlılığım, çalışmalarıma başlamamdaki eñ étkin nedendir.


BA: - Türkiye'de Dil Derneği, Türk Dil Kurumu ya da üniversitelerin Türk diliyle ilgili bölümleriyle iletişime geçip birlikte çalışma olanakları aradınız mı? Aradıysanız, yaklaşımları nasıl oldu? Ne tür yanıtlar aldınız?
- TDK ile iletişime géçmiş, Iğdır'daki öğreneğimiziñ günlük soñuçlarını tutanak biçiminde yazmış, soñra kendilerine göndermiştim. "İleride bir kılavuz anıklayacak (hazırlayacak) olursanız, sizlere yol gösterir" diye de eklemiştim. Géri dönmediler. Yıllar soñra Bakü'de kendi tutanağımı kullanarak bir kılavuz hazırladım. Bugün "Göktürkçe Öğreniyorum" adı ile 3. baskısı satılan kılavuzu yayına anıklama göreviniñ baña düşmesinden dolayı büyük bir mutluluk, hem de onur duymaktayım.


BA: - Türkiye dışında Azerbaycan'dan başka Türkçe konuşan ülkelerin dil yapısı/yazısı üzerine eğildiniz mi? Eğildiyseniz ne gibi sonuçlar çıkardınız?
- Çalışmalarım hep Türkiye ile Azerbaycan türkçeleri üzerine oldu. Öbür Türk yurtlarına uğramak, hem de o yörelerimiziñ dilleri üzerine çalışmayı çok istiyorum. 


BA: - Bugün değişik toplumlarla ilişkiler dolayısıyla değişik söylem / yazım biçimlerine uğrayan, artık belki Türk Dili değil de, Türk Dillerinden söz edebileceğimiz bir ortamda 'ortak bir abece' yaratılabileceğine inanıyor musunuz?
- Ortak dil, ortak yazı çok tartışmalı bir konu olsa da, şu kesin bir gérçektir ki, İstanbul Türkçesi artık Türk toplumlarınıñ ortak dili, hem de ortak yazısı olmuştur. Tartışmalar arasında birbirine yakın lehçeleriñ karmasınıñ alınması, yad sözcükleriñ ayıklanıp öz olanlarla yéñilenmesi gibi onlarca yapay ortaklık aranmış; yéri gelmiş Azerbaycan, yéri gelmiş Türkiye lehçeleri ana lehçe olsun diye çıkışlarda bulunulmuştur. O benimki olsun, bu bizimki olsun diye diye de bir türlü soñuca varamamışlardır. Ancak Türkiye'niñ özellikle de bakacak (televizyon) alanıñdaki ağırlığından dolayı, İstanbul Türkçesi öne çıktı, kimseye de çaktırmadan ortak bir dil oldu. Bugün Azerbaycan sokaklarındaki bir satakta (dükkânda) Serdar Ortaç çalıyor, onuñ hemen önüñde park étmiş taksiden İbrahim Tatlıses'iñ türküsü okunuyorsa, bugün İran'da İstanbul Türkçesiyle elini kolunu sallayarak istediğiñ yérde gezip, istediğin yérde oturup yiyebiliyorsansa, bugün Orta Asya'daki Kırgız, Kazak, Özbek gençleriyle bir araya geldiğinde İstanbul Türkçesiyle añlaşıyorsansa, démek bizim ortak dilimiz çoktan İstanbul Türkçesi olmuş. Bu bağlamda ortak yazı dili, ortak bir damgalık (alfabe) olsun istiyorsan, İstanbul Türkçesi üzerinden çalışmalarımızı yürütmeliyiz. Ortak bir diliñ kullanacağı damgalık, düz mantıkla yine ortak bir damgalık olacaktır.


BA: - 1920'lerin sonunda Arap abecesinin değiştirilmesi sırasında değişik abecelerin incelendiği, bunların içinde Göktürk abecesinin de olduğu, ancak günümüz Türkçesine en uygun olarak Latin abecesinin seçildiği savı vardır. Her sese bir imge yöntemiyle Türkçeye göre düzenlenen Latin abecesinin yerine bir gün Göktürk abecesinin geçirilebileceğine inanıyor musunuz?
- Lâtin'e géçtiğimiz dönemlerde konuşma dilindeki yabancı sözcük oranı % 65 idi. Bu yüzden "her sese bir damga" düşüncesiniñ benimsenmesi çok sıradan bir durum, hatta olması gerekendi. Aynı zamanda Göktürk damgalarınıñ incelenmesi, Türkiye'de 1930'lardan soñra başlamıştır. O döneme değin tam olarak ne olduğu bilinmiyordu. Soñrasında pek konuşulmuyor ancak, bunuñ bir de maddi, iktisadî boyutu var. Daktilolarıñ, telgraflarıñ Göktürk damgalarına uygun olarak üretilme süreci var. Türkiye'niñ o dönemde bunu kaldıracak durumu yoktu. Daha da önemlisi, halka bu yazıyı öğretecek öğretmen yoktu. Damga (harf) devriminiñ yanlış añlaşılmalarından biri de budur; bir gécede yazınıñ değiştiğini sanarlar. Déğil efendim, toplum démeli yazar kesimi zaten çoktan Lâtin yazısına géçmişti. O dönemde daha meclis yargıya varmadan önce Lâtin ile yazılmış gazeteler, bétikler (kitaplar) piyasada bulunuyordu. Dolayısıyla topluma Lâtin'i öğretecek bir öğretmen kadrosu bulmak çetin déğildi. 


BA: - Bugün özellikle Türkiye Türkçesinde her sese bir imge öğrencesine göre eğitilen kişi oğlu ve kızları için Göktürkçe abece ne kadar sağlıklı bir eğitim aracı olacaktır? Kişiler sıradan bir tümceyi bile, Orhun Yazıtlarını çözer gibi, bildikleri bir tümceyi bile yeniden okumaya çalışmayacaklar mıdır?
- Bu damgalar, démeli Göktürk damgaları Türkçe yazılsın diye yaratıldı, bunuñ için varlar. Dolayısıyla bir Türk kızı, bir Türk oğlu için ne öğrenilmesinde, ne de kullanılmasında çetinlik söz konusu olamaz. Eski dildeki sözcükleri incelemek dilbilimcileriñ işidir.


BA: - Genel olarak bir ünlü uyumu kuralı olan Türkçede, günümüz Türkçesinin gereksinimi karışlanabilecek midir? Örneğin 'alı/kırmızıyı', bir ad olan 'Ali' sözcüklerinin bile yazılıp seslendirilmesinde güçlük yaşanmayacak mıdır?
- "Şükür" sözcüğünü İngilizce'de nasıl yazarlar; "shukur". Peki, bu bir İngiliz için dert midir? Beñzeri biçimde dilimiziñ kurallarına uymayan sözcükleri yazamıyoruz diye bizim de bir derdimiz olmamalıdır. Çünkü bu damgalar Türkçe yazılsın diye var. Bu da, dile yabancı sözcük girmesine bir kalkan olarak karşı durduğunu gösterir. Yabancı sözcükleri yazabiliyor olmak, evrensellik déğil, o yazı düzeneğiniñ gediklerle dolu olması, bir süre soñra yıpranacağınıñ göstergesidir. 


BA: - Bildiğiniz gibi 'ülkü' sözcüğü çok güzel Türkçe bir sözcüktür ve Frenkçe 'ideal' sözcüğünü birebir karşılar. Ancak bu sözcüğü 70'li yıllarda siyasi bir kesim savsöz olarak kullandığı için toplumun değişik kesimlerinde başka çağrışımlar yaptığından olabildiğince kullanılmamaya çaba gösterilir. Şimdi sizin gibi birlikten, gerçek değerlerden söz eden özverili kişiler bu girişimlerini bu önyargılardan kurtarıp geneli kucaklayabilecek midir? Bu konuda herhangi bir kaygı duyuyor musunuz?
- Şunu diyeyim, tüm ülküleriñ ortasında bir yérde bir varız. Ülküler, siyasetler üstüyüz. Biz, bizim yaptıklarımız toplumuñ kültürel olarak bir devinimidir.


BA: - Göktürkçe abecesini öğretmek dışında yeni araştırmalarınız var mı? Varsa neler?
- Göktürkçe araştırmaları dışında roman çalışmalarımla ilgileniyorum. "Sévilmek İsteyen Kişi" ile ikinci baskısı yayınlanan "Ustan Göñüle" adlı iki romanım bulunmakta. Üzerinde çalıştığım yéñi romanımı da eñ kısa sürede okuyucularla buluşturmanıñ düşünü kuruyorum.

 
Bizim Anadolu
Temmuz-Ağustos 2014

Hiç yorum yok: